bütün bütün - Turkish English Dictionary

bütün bütün

Meanings of "bütün bütün" in English Turkish Dictionary : 14 result(s)

Turkish English
General
bütün bütün for good adv.
bütün bütün thru and thru adv.
bütün bütün up to the hilt adv.
bütün bütün totally adv.
bütün bütün whole adv.
bütün bütün altogether adv.
bütün bütün completely adv.
bütün bütün through and through adv.
bütün bütün utterly adv.
bütün bütün sheerly adv.
Idioms
bütün bütün for good and all expr.
bütün bütün neck and crop expr.
Latin
bütün bütün toto caelo adv.
bütün bütün toto coelo adv.

Meanings of "bütün bütün" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
bütün complete adj.
A complete song may last for half an hour.
Bütün bir parça yarım saat sürebilir.

More Sentences
bütün entire adj.
The entire school was there to watch the finals.
Bütün okul finalleri izlemek için oradaydı.

More Sentences
bütün whole adj.
The whole house smells like garlic!
Bütün ev sarımsak kokuyor!

More Sentences
bütün olarak as a whole adv.
Let me say something about the appropriations as a whole.
Bir bütün olarak ödenekler hakkında bir şeyler söylememe izin verin.

More Sentences
General
bütün a whole n.
In the final vote, I voted against the report as a whole.
Son oylamada, raporun bütününe karşı oy kullandım.

More Sentences
bütün dünya whole world n.
Earlier, if Europe sneezed, the whole world caught cold.
Eskiden Avrupa hapşırsa bütün dünya nezle olurdu.

More Sentences
bütün gün whole day n.
Spending the whole day with them is a lot different.
Bütün günü onlarla geçirmek çok daha farklı.

More Sentences
bütün dünya entire world n.
Today I love the entire world.
Bugün ben bütün dünyayı seviyorum.

More Sentences
bütün plan whole plan n.
You're ruining my whole plan.
Bütün planımı bozuyorsun.

More Sentences
bütün aile entire family n.
Apologize to my entire family.
Bütün ailemden özür dile.

More Sentences
bütün süreç whole process n.
I'm glad the whole process is over.
Bütün sürecin bittiğine seviniyorum.

More Sentences
bütün yaz whole summer n.
We have the whole summer to play.
Çalmak için bütün yazımız var.

More Sentences
bütün zaman whole time n.
He stayed there the whole time.
Bütün zaman orada kaldı.

More Sentences
bütün vücut whole body n.
My whole body began to shake.
Benim bütün vücudum titremeye başladı.

More Sentences
bütün hafta entire week n.
It rained for an entire week.
Hava bütün hafta yağışlıydı.

More Sentences
bütün bir gün a whole day n.
You kept me out of a sad place for a whole day.
Bütün bir gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttunuz.

More Sentences
bütün insanlar all people n.
All people are born with the same rights.
Bütün insanlar aynı haklarla doğar.

More Sentences
bütün insanlar all the people n.
All the people who go to church believe in God.
Kiliseye giden bütün insanlar Tanrıya inanır.

More Sentences
bütün servet all n.
Despite all his wealth, he is stingy.
Bütün servetine rağmen, o cimridir.

More Sentences
bütün body n.
The third question, and a crucial one, is the body of rights.
Üçüncü ve çok önemli bir soru ise haklar bütünüdür.

More Sentences
bütün gece çalışmak pull an all-nighter v.
When I was a university student, I always pulled an all-nighter before a test.
Üniversite öğrencisiyken, sınavlardan önce hep bütün gece çalışırdım.

More Sentences
bütün every adj.
You were the front-page news of every paper for two months.
İki ay boyunca bütün gazetelerin manşetindeydin.

More Sentences
bütün undivided adj.
The child's undivided attention was captured by the captivating story.
Çocuk, bütün dikkatini büyüleyici hikayeye vermişti.

More Sentences
bütün full adj.
He addressed my full attention to the landscape outside.
Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.

More Sentences
bütün all the adj.
I do not understand what all the fuss is about.
Bütün bu yaygaranın neden koparıldığını anlamıyorum.

More Sentences
bütün clear adj.
It took a clear day to repair the pipe.
Boruyu onarmak için bütün bir gün gerekiyordu.

More Sentences
dini bütün religious adj.
Tom and Mary weren't religious at all.
Tom ve Mary hiç dini bütün değildi.

More Sentences
bütün complete adj.
Please write a complete sentence.
Bütün bir cümle yazın lütfen.

More Sentences
bütün entire adj.
It has destroyed an entire ecosystem in a matter of days.
Birkaç gün içinde bütün bir ekosistemi yok etti.

More Sentences
bütün halde whole adj.
My mother likes to roast the turkey whole.
Annem hindiyi bütün halde kızartmayı seviyor.

More Sentences
bütün gün boyunca all day long adv.
She stayed at home all day long yesterday.
O dün bütün gün boyunca evde kaldı.

More Sentences
bütün bunlara rağmen nevertheless adv.
Nevertheless, I'm immensely proud.
Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

More Sentences
yarın bütün gün all day tomorrow adv.
I'll be here all day tomorrow.
Yarın bütün gün burada olacağım.

More Sentences
bütün sabah all morning adv.
I spent all morning shoveling snow.
Bütün sabahı kar küreyerek geçirdim.

More Sentences
bütün olarak as a whole adv.
I want to include in this expression of gratitude Parliament as a whole and in particular its President, Pat Cox.
Bu şükran ifadesine bir bütün olarak Parlamentoyu ve özellikle de Başkanı Pat Cox'u da dahil etmek istiyorum.

More Sentences
bütün through adv.
We stayed up all through the night.
Bütün gece uyumadık.

More Sentences
bütün all over the prep.
Tom traveled all over the country.
Tom bütün ülkeyi dolaştı.

More Sentences
Phrases
bütün zaman entire time expr.
Have you been here the entire time?
Bütün zaman burada mıydın?

More Sentences
Common Usage
bütün all n.
General
bütün siyasi gücü elinde tutan kişiler oligarchy n.
bütün entirety n.
bütün sum total n.
bütün vatandaşlar citizenry n.
bütün aggregate n.
bütün the total n.
bütün malını satın alma buyout n.
bütün siyasi gücü elinde tutan grup oligarchy n.
bütün dünyada the world over n.
bütün sistem systemwide n.
bütün şey integral n.
bütün fileto whole loin n.
parça bütün ilişkisi meronymy n.
bütün kapıları açan anahtar passkey n.
bütün totality n.
bütün eserler complete works n.
bütün monolith n.
bütün gün a clear day n.
bir bütün halinde toplama embodying n.
bir bütün halinde toplayan embodier n.
türlü çeşitleri içeren bir bütün assortment n.
ulusun bütün tanrıları pantheon n.
bütün yaşam ve tabiatın görünmez ve sonsuz olanın ruhani simgeleri ve anlamlarıyla dolu olduğuna inanan bir görüş sacramentalism n.
bütün complement n.
bütün kötülüklerin anası the roots of evilness n.
papazdan başka bütün halk laity n.
bütün sözcükler/kelimeler (bir dilde bulunan) vocabulary n.
bütün continuum n.
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev shotgun n.
bütün renklere hassas film panchromatic film n.
bütün whole n.
bütün vücudu one's whole body n.
bütün engellere rağmen a slim chance n.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabın yayınlanması vanity publishing n.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabı yayınlayan yayınevi vanity publisher n.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabı yayınlayan yayınevi vanity press n.
bütün plan entire plan n.
bütün vucut maruz kalması whole-body exposure n.
bir bütün olarak boru veya borular tubing n.
bölünmez bütün indivisible integrity n.
ayrılmaz bir bütün an indivisible whole n.
ayrılmaz bir bütün an inseparable whole n.
bütün noktalar all the points n.
bütün dönem whole/entire period n.
dünyanın bütün zamanı all the time of the world n.
bütün vücut entire body n.
bütün sebep whole reason n.
bütün gezegen whole planet n.
(bütün) ömrü boyunca one's entire lifetime n.
bütün şarkı the entire song n.
bütün ekip the whole team n.
bütün sorumluluğu kabul etme assuming full responsibility n.
bütün birimler all units n.
ingilizce'deki bütün kelimeler all the words in english n.
bütün köy the whole village n.
anlamlı bir bütün a meaningful whole n.
dünyadaki bütün çocuklar all the children in the world n.
ölürken kişinin bütün hayatını hatırlaması life review n.
bütün mevsimler all seasons n.
bütün dünyanın birbirine bağlı ve bağımlı olması ve insanların buna uygun davranması one-world n.
sorduğumuz bütün sorular all the questions we asked n.
bütün yurttaşlar citizenry n.
bütün yurttaşlar citizenry n.
bütün bir muzun üzerine birkaç top dondurma, aromalı şurup, meyve ve fındık kremşanti ile servis edilen tatlı banana split n.
bütün yol boyunca the entire way n.
bütün yol boyunca the whole way n.
bütün dünya the world n.
bütün temel etkileşimleri açıklamayı amaçlayan bir fizik teorisi theory of everything n.
bütün gece süren şey all-nighter n.
bütün gece yetecek kadar ışık allnight n.
bütün gece yetecek kadar yakıt allnight n.
bütün gece yetecek kadar yiyecek allnight n.
bir bütün a one n.
tüm/bütün şey entirety n.
bir bütün olan oluşum unity n.
bütün entierty [obsolete] n.
bütün olarak işleyen kısımlar entity n.
çok çeşitli unsurlardan oluşan bir bütün manifold n.
bir bütün olarak insan body-mind n.
bütün bulk n.
birkaç şeyin etkileşimli bütün oluşturacak şekilde birleştirilmesi hookup n.
(bütün çanların aynı anda çalınması ile elde edilen) şıngırtı clam n.
çok sayıdaki parçadan oluşan işlevsel bütün compages n.
çok sayıdaki parçadan oluşan işlevsel bütün compage n.
birbirine bağlı parçalardan oluşan bütün complex n.
içe içe geçmiş parçaların oluşturduğu bütün complex n.
bağlanma ile oluşan bütün complexion n.
farklı bileşenlerden oluşan bütün package n.
(bütün olarak ele alınan) bağlantılı öğeler grubu package n.
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi parcel n.
parçalara ayrılabilen bütün pie n.
parçalara ayrılabilen bütün pie n.
ayrılmaz bütün inseparable n.
bütün bir konuyu ele alan ilmi eser pandect n.
düzenli bir bütün oluşturan insanlar people n.
bütün corpse [obsolete] n.
bütün bir katı kaplayan daire floor-through n.
bütün orb n.
bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi part to whole relation n.
bütün olmama partialness n.
(hristiyanlıkta) dini bütün kimse precisian n.
(hristiyanlıkta) dini bütün kimse precisianist n.
bütün bir olay shooting match n.
dört parçadan oluşan bütün four n.
bütün solidum n.
bütün bir miktar solidum n.
bütün bir öğrenme alanını kapsayan risaleler dizisi summa n.
bağımsız ögelerin bir bütün olarak kombinasyonu synthesis n.
fikirlerin kompleks bir bütün ile sentezi synthetic thinking n.
bütün boyutlarıyla ele almak scrutinize v.
bir şeye bir bütün olarak bakmak keep something in perspective v.
bütün oluşturmak form a wholeness v.
bir bütün halinde toplamak embody v.
bütün boyutlarıyla ele almak take up in detail v.
bütün kuvvetini tüketmek exhaust v.
bütün işlerini halletmek settle one's affairs v.
bütün boyutlarıyla ele almak consider in detail v.
bütün boyutlarıyla ele almak take up comprehensively v.
bütün bütün yutmak swallow up v.
bütün ihtimalleri düşünmek look around v.
bütün gücünü tüketmek spend oneself v.
bütün hisseleri satın almak buy out v.
bütün dikkatini bir işe çevirmek apply oneself to v.
bütün malını satmak sell out v.
çözmek (bütün bir yapıyı) disincorporate v.
elde etmek için bütün gayretiyle çalışmak gun for v.
bütün malını satın almak buy out v.
bütün hisselerini almak buy out v.
bütün boyutlarıyla ele almak discuss something in utter detail v.
bütün boyutlarıyla ele almak discuss something with scrupulous attention to detail v.
bütün olarak ele almak deal with a (subject/matter) entirely v.
bütün olarak ele almak handle something as a whole v.
bütün parsayı toplamak break the bank v.
bütün parayı toplamak (rulette) break the bank v.
birinin bütün kemiklerini kırmak break every bone in somebody's body v.
bütün ödülleri kazanmak clear the deck v.
onun hakkında bütün gerçekleri öğrenmek get the low-down on him v.
bütün haline gelmek coalesce v.
ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak görememek can't see the woods for the trees v.
bütün haline getirmek unify v.
bütün gücünü tüketmek take it out of someone v.
bütün hayatını çocukları üzerine kurmak build one’s whole life around his/her children v.
bütün giysilerini çıkarmak strip the buff v.
bütün gece ayakta kalmak stay up all night v.
bütün gece uyumamak stay up all night v.
bütün gayretini tek noktaya toplamak zero in on v.
bütün olmak become one v.
bir bütün teşkil etmek constitute a whole v.
bir bütün teşkil etmek form a whole v.
bir bütün teşkil etmek make (up) a whole v.
bir bütün teşkil etmek comprise a whole v.
bütün hikayeyi bilmek know the whole story v.
bütün ülkeye yayılmak spread country-wide v.
bütün ülke sathına yayılmak spread country-wide v.
bütün detayları anlatmak tell every detail v.
bütün sorumluluğu kabul etmek assume full responsibility v.
bütün sorumluluğu üstlenmek assume full responsibility v.
bütün sorumluluğu almak assume full responsibility v.
bütün dikkatini vermek give full attention/focus to something v.
bütün dikkatini vermek focus on v.
(telefon) bütün hafta sonu susmak bilmemek not stop ringing all weekend v.
(köpek) bütün gece ulumak howl all night long v.
(birlikte) çalıştığı herkesle/bütün insanlara arkadaş olmak istemek make friends with all the people he/she work with v.
bütün ailesini kaybetmek lose one's entire family v.
bütün ailesini bir kazada kaybetmek lose one's entire family in an accident v.
bütün ailesini bir kazada yitirmek lose one's entire family in an accident v.
anlamlı bir bütün oluşturmak constitute a meaningful whole v.
anlamlı bir bütün oluşturmak create a meaningful whole v.
bütün boyutlarıyla ele almak scrutinise v.
bütün gün bilgisayarda olmak be on the computer all day v.
bütün gün bilgisayar/bilgisayarın başında olmak be on the computer all day v.
bütün gün bilgisayarda takılmak be on the computer all day v.
bütün gün evde oturmak sit at home all day v.
bütün dünyada bilinmek be known all over the world v.
bütün imkanları tüketmek exhaust all possibilities v.
bir bütün olmak be a one v.
bütün ihtiyacı karşılamak fill the ranks v.
anlamlı bir bütün oluşturmak hang together v.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomise v.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomize v.
bütün yaprak leaf v.
küresel bir bütün olarak düşünmek world v.
(farklı ögeleri) anlamlı bütün oluşturacak şekilde bir araya getirmek braid v.
bütün kalmak hold v.
(mekanik veya elektronik parçaları) bütün olarak bir araya getirmek veya çalıştırmak gang v.
bütün haline getirmek imbody v.
parçalardan bütün haline gelmek piece [obsolete] v.
bütün kuvvetini tüketmek foredo v.
(farklı ürünleri) bütün haline getirmek prepackage v.
dini bütün devout adj.
bütün livelong adj.
bütün omni adj.
bütün solid adj.
bütün millete ait nationwide adj.
bütün thorough adj.
bütün one and only adj.
dini bütün prayerful adj.
bütün dünyayı kapsayan global adj.
bütün gross adj.
bütün üyelerin hazır bulunduğu plenary adj.
dini bütün pious adj.
bütün borçlarını ödeyebilen (kimse) solvent adj.
bütün üyelerin hazır bulunduğu (toplantı/kurul) plenary adj.
bütün utter adj.
bütün the whole adj.
bütün unbroken adj.
bütün round adj.
bütün sheer adj.
bütün kiliseleri temsil eden ecumenic adj.
daha bütün sheerer adj.
bütün all adj.
bütün outright adj.
bütün plenary adj.
bütün integral adj.
bütün total adj.
bütün unitary adj.
bütün intact adj.
bütün integrate adj.
bütün gece süren (bir olay) all-night adj.
bütün all-out adj.
dini bütün god-fearing adj.
bütün out-and-out adj.
bütün yıl devam eden year-round adj.
bütün yıl boyunca year-round adj.
bütün grand adj.
bütün olasılıkları içeren blanket adj.
bütün vücutla ilgili systemic adj.
bütün boyutlardaki of all sizes adj.
bütün kızlar gibi like all girls adj.
bütün halde olan unitive adj.
ve bütün benzerleri and all adj.
bütün gün süren all-day adj.
bütün ultimate adj.
bütün unbroken adj.
bütün uncastrated adj.
bütün uncrushed adj.
bütün uncut adj.
bütün eminent adj.
bütün undismantled adj.
bütün undivided adj.
bütün unfractionated adj.
bütün unqualifiedly adj.
bütün versal adj.
bütün exclusive adj.
bütün olmayan unthorough adj.
bütün untouched adj.
bütün olmayan unwhole adj.
bir bütün oluşturan joined-up adj.
bütün halde maiden adj.
bütün main adj.
bütün hail [scotland] adj.
bütün hale [dialect] adj.
bütün mere [obsolete] adj.
bütün replete adj.
bütün lump adj.
bütün globular adj.
bütün choate adj.
bütün oluşturacak şekilde birleşmiş one adj.
bütün one adj.
bütün onefold adj.
bütün run [scotland] adj.
bütün infract adj.
bütün crashing adj.
ahenkli bir bütün oluşturmayan inconsistent adj.
bütün pieceless adj.
bütün dead adj.
bütün deadly adj.
bütün olmayan disaggregate adj.
bütün bir katı kaplayan floor-through adj.
bütün orbicular adj.
bütün plene adj.
bütün plenitudinary adj.
başlı başına bütün bir anlam taşıyan presentational adj.
bütün ile özdeş parçası olan self-similar adj.
bütün sole adj.
bütün solemn [obsolete] adj.
bütün ülkede olan statewide adj.
neredeyse bütün subtotal adj.
bütün ömrümde in all my born days adv.
bütün hızıyla in full course adv.
bütün olarak undividedly adv.
bütün dünyada worldwide adv.
bütün gece all night long adv.
bütün ayrıntılarıyla at large adv.
bölünmez bir bütün olarak holistically adv.
bütün kuvvetiyle for dear life adv.
bütün tehlikelere rağmen at all hazards adv.
bütün eşyası ile bag and baggage adv.
bütün ömrümde in all my experience adv.
bütün hayatım boyunca in all my experience adv.
bütün yıl all the year round adv.
bütün civarda for many miles around adv.
bütün olan bitenden sonra after all adv.
bütün vakit right along adv.
bütün kuvvetiyle in full blast adv.
bütün dünyayı verecek olsalar for all the world adv.
bir bütün olarak as a whole adv.
bütün hızıyla with all speed adv.
bütün dünyada throughout the world adv.
bütün olarak in the lump adv.
bütün varlığıyla body and soul adv.
bütün kuvvetiyle in force adv.
bütün ayrıntılarıyla warts and all adv.
bütün eşyasıyla bag and baggage adv.
bütün suçlamalardan uzak beyond all blame adv.
bütün kapsamı ile in the large adv.
bütün olarak outright adv.
bütün gün all day adv.
bütün gün early and late adv.
bütün çıplaklığıyla without hiding anything adv.
dini bütün bir şekilde prayerfully adv.
bütün zorluklara rağmen come hell or high water adv.
bütün kalbiyle from one's heart adv.
bir bütün olarak in the aggregate adv.
bütün yıl boyunca year by year out adv.
bütün hızı ile in full career adv.
bütün yıl through the year adv.
bütün olarak totally adv.
genellikle bütün ayrıntılarıyla at large adv.
bütün olarak sheerly adv.
bütün bir yıl all year round adv.
bütün gün all day long adv.
bütün gün day long adv.
bütün bunların yanında besides all these adv.
bütün bunlara rağmen notwithstanding adv.
bütün bunlara rağmen even then adv.
bütün bunlara rağmen despite all adv.
bütün bunlara rağmen even so adv.
bütün bunlara rağmen for all that adv.
bütün bunlara rağmen still adv.
dünyanın bütün ülkelerinde in all the countries of the world adv.
bütün risklere karşı against all risks adv.
bütün gün full time adv.
bütün kuvvetiyle all-out adv.
bütün halinde bodily adv.
bütün olarak bodily adv.
bütün entirely adv.
bütün yıl boyunca year round adv.
bütün in full adv.
bütün olarak in full adv.
bütün dünyada all over the world adv.
bütün diğer zamanlarda at all other times adv.
bütün hayatımda in whole of my life adv.
bütün yaşamımda in whole of my life adv.
bütün yanlarıyla fully adv.
bütün yönleriyle thoroughly adv.
bütün yönleriyle absolutely adv.
bütün yönleriyle completely adv.
bütün yönleriyle at all point adv.
bütün yanlarıyla entirely adv.
bütün yönleriyle in its entirety adv.
bütün yanlarıyla in all its aspects adv.
bütün yönleriyle in all its aspects adv.
bütün yönleriyle altogether adv.
bütün yönleriyle fully adv.
bütün yanlarıyla thoroughly adv.
bütün yanlarıyla totally adv.
bütün yanlarıyla wholly adv.
bütün yanlarıyla absolutely adv.
bütün yanlarıyla altogether adv.
bütün yanlarıyla completely adv.
bütün yönleriyle wholly adv.
bütün yanlarıyla at all point adv.
bütün yönleriyle entirely adv.
bütün yanlarıyla in its entirety adv.
bütün yönleriyle totally adv.
bütün gücüyle in force adv.
bütün olarak completely adv.
bütün ciddiyetiyle in all seriousness adv.
bütün izleriyle birlikte with every trace adv.
bütün bir yıl boyunca for a whole year adv.
bütün yaşamı boyunca for life adv.
bütün yönleriyle agreed adv.
bütün olarak total adv.
bütün olarak at unity adv.
bütün halde unitively adv.
bütün halinde in one adv.
bir bütün olarak flockmel adv.
bir bütün olarak stock adv.
bütün bunların yanında apart from all these prep.
bütün throughout prep.
bütün through prep.
bütün bunlara rağmen howbeit conj.
bütün nedeni all because conj.
bütün mesele burada there it is interj.
bütün holo pref.
bütün anlamı veren ön ek hol- pref.
bütün anlamına gelen ön ek pan- pref.
bütün servet all in expr.
bütün emekler all in expr.
Phrasals
(bir işi) bütün aksiliklere rağmen başarmak bring off v.
soğuktan korunmak için bir giysinin bütün düğmelerini iliklemek button up v.
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak zero in on something v.
bütün kalbiyle ve hiç sorgulamaksızın inanmak buy into v.
(nesneler için) bir bütün oluşturmak belong together v.
bütün kaynakları sonuna kadar kullanmak max out v.
bütün dikkatini bir şeye vermek zero in v.
bütün dikkatini (bir şeye) vermek zero in on (something) v.
birbirine ekleyip bütün haline getirmek splice together v.
bütün yönleriyle tartışmak/sorgulamak thresh out v.
bütün parasını ütmek clean out v.
Phrases
bütün dünyada the whole world over adv.
bütün haziran boyunca all through june adv.
bütün zorluklara rağmen/karşın by hell or high water expr.
bütün zorluklara rağmen/karşın hell or high water expr.
bütün bunlardan önce before all of this expr.
bütün kalbimle with all my heart expr.
bütün yıl all year long expr.
bütün hayatımda in my whole life expr.
bütün engellere rağmen in spite of the low chances expr.
bütün yıl boyunca all the year round expr.
bütün kalbimle with all my soul expr.
bütün hool (whole) expr.
bütün kuvvetimle as far as in me lies expr.
bütün olarak (bir mülkiyetin devredilmesinde) rump and stump expr.
bütün bunlara rağmen in spite of all these things expr.
bütün şartlar karşılanırsa if all conditions are met expr.
bütün sene boyunca all year long expr.
bütün hayatımda in my entire life expr.
bütün dünyada all over the earth expr.
bütün bunlardan sonra after all of this expr.
bütün yanlarıyla in every way expr.
bütün yaşamımda in my entire life expr.
bütün yaşamımda in my whole life expr.
bütün bu nedenler düşünüldüğünde considering all these reasons expr.
bütün kalbimle with my whole heart expr.
bütün bu nedenler düşünüldüğünde when all these reasons are taken into consideration/account expr.
bütün çabuklukla with all despatch expr.
bütün yönleriyle in every way expr.
dünyanın bütün işçileri, birleşin! proletarier aller länder, vereinigt euch! expr.
dünyanın bütün işçileri, birleşin! workers of all lands, unite! expr.
dünyadaki bütün şeylerin dışında out of all the things in the world expr.
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone expr.
olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu to be, or not to be, that is the question expr.
sevgi bütün kalpleri yumuşatır love makes all hearts gentle expr.
bütün her şeyin yanında as much as anything (else) expr.
bütün samimiyetimle in all truthfulness expr.
bütün kadınlar böyledir all women are like that expr.
bütün kadınlar böyledir all women are like that expr.
bütün parçaya, parça bütüne benzer as above, so below expr.
bütün kadınlar böyledir awalt (all women are like that) expr.
bugün (bir yer), yarın bütün dünyaca fethedilecek today (some place), tomorrow the world expr.
bugün (bir yerde), yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) today (some place), tomorrow the world expr.
Proverb
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey at night n.
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey by night n.
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray in the dark
bugün burada yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) today here tomorrow the world
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır moving three times is as bad as a fire
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır three moves are as bad as a fire
düşmanla yüz yüze gelince bütün planlar suya düşer no plan survives contact with the enemy
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır moving three times is as bad as a fire
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray at night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray by night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey in the dark
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray at night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray by night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey in the dark
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün(, ağlarsan, yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler laugh and the world laughs with you